8.3.25

GIFTED (2017) Filminden Dört Sahne

 

Gifted filmi dahi bir çocuğun nasıl yetiştirilmesi üzerine kafa yormuş, bu soruları farklı bakış açılarıyla anlatmış bir film. Bu yazıyı yazarken amacım film hakkında yorumda bulunmak değil. Filmin klişe yanları da var, benzerlerine fark atan yanları da. 


Ben aklımda iz bırakan dört sahneye odaklanmak istedim.












1. Gün batımında Tanrı ve İnanç hakkında konuşma 


En çok etkilendiğim sahne; Frank ve Mary'nin gün batımında Tanrı ve İnanç üzerine konuşması. Bu diyalog çok hoşuma gitti. Bir çocukla bu konularda konuşmak için güzel bir örnek. İzlediğimde Frank karakterinin bu kadar derin olması beni şaşırtmıştı. Film devam ettikçe cevabı da şak diye geldi, mahkeme sahnelerinde Frank' in aslında bir Felsefe profesörü olduğunu öğrendik. Bu basit gibi görünen derin diyaloğun da gün batımında ses ışık ile çekilmesi de şahane olmuş.  


 


Mary: Tanrı var mı?
Frank: Bilmem.
Mary: Söylesene.
Frank: Bilsem söylerdim. Ama bilmiyorum. Hiç kimse bilmiyor. 
Mary: Roberta biliyor. 
Frank: Hayır. Roberta'nın inancı var ve inançlı olmak güzel şey. Ama inanç düşündüğün, hissettiğin şeydir. Bildiğin değil.  
Mary: Peki, ya İsa?
Frank: Kendisini severim. Dediklerini yap. 
Mary: Peki İsa Tanrı mı?
Frank: Bilmiyorum. Bir fikrim var. Ama bu benim fikrim. Yanılıyor olabilirim. O yüzden kafanı karıştırmak istemem. Kafanı kullan ama bir şeylere inanmaktan korkma. 
Mary: Televizyonda bir adam gördüm. Tanrı yok diyordu. 
Frank: Televizyondaki ateistler ile Roberta arasındaki tek fark Roberta seni seviyor. Yardım etmek istiyor. Bak ne diyeceğim, öyle ya da böyle sonunda hep beraber olacağız. Sen de bunu soruyordun, değil mi?
Mary: Tamam
Frank: Kendine dert edecek başka şeyler bulsana. 
Mary: Olur. 



2. Kedi ve Kum Kuşları Hakkında Konuşma

Bu sahneye de bayıldım. Mary'nin kedisi Fred ve kum kuşları hakkındaki konuşması; okul ve arkadaşlar ile ilgili sorularına devriliyor. Frank buradan yola çıkarak onun sorularına cevap veriyor. Müthiş bir diyalog. 




Mary: Fred kum kuşlarını seyretmeyi seviyor. Bir tane yakalayabileceğini düşünüyor. Ama yakalarsa pişman olur. Fred katil değil. Sevgi dolu bir kedi.........Annem o okula gitmemi ister miydi?
Frank: Tam olarak bilemem. Ama arkadaş edinmeni isterdi. 
Mary: Aptal arkadaşlar mı?
Frank: ve insanlara karşı sevgi duymanı isterdi. Bir kedinin kum kuşuna duyduğu gibi. 
Mary: Ya beni sevmezlerse. 
Frank: O zaman aptallardır.


3. Hastanedeki Doğum Sahneleri


Açıkçası bu sahneleri sevdim mi yoksa yapmacık ve gereksiz mi buldum karar veremiyorum. MAry'nin kafasındaki 'istenmeyen bir çocuktum' düşüncesine karşılık bir hastaneye götürülüp bekletiliyor. Onunla beraber biz de merakla bekliyoruz. Sonrasında yaşanan doğum haberleri sonrası sevinç sahneleri yüzümüzü güldürüyor. Müzikle beraber çok da duygusal ama Mary'nin kafasındaki sorulara doğru cevap bu değil gibi. Yine de izlerken etkilendim ve aklımda kaldı. 






4. Final Sahnesi 


Finalde Frank ve annesinin konuşmasında çok küçük ama çok sarsıcı bir ayrıntı var. Kadının da yüzündeki ifadesinden anlıyoruz. Bu finali ve finaldeki o ayrıntıya bayıldım. 


 


Evelyn: Diyelim ki Diane bana söylemedi, ki bu mümkün değil. Bu Milenyum problemi, bunu dünyayla paylaşırdı. Tam kanıt elinde olsa yayınlardı. 
Frank: Diane bana çok net bir talimat verdi. Bu sadece ölümden sonra basılacak. 

Evelyn: Öleli altı yıl oluyor. 

Frank: Kastettiği senin ölümündü.


Dan dan dannnnn......Tek kelime tek atış ve tam isabet.  Evelyn 'in surat ifadesi. 


Yazar Tom Flynn artık radarımızda olacak.  

5.3.25

Geri Dönüş

Merhaba, 

Uzun zaman olmuş. Buranın varlığını bile unutmuşum. 

Son zamanlarda kitap ve senaryo yazımıyla ilgili notlar almak istiyordum. Kalıcı olması için bir blog açıp yazdıklarımı oraya yüklemeye karar verdim. Yeni bir blog adı almak için Blogger'a girdim. Sanki tavan arasında üstü tozlu bir sandığı açmış gibi oldum. O sandığın içinden 'Arka Pencere' çıktı. Fotoğraf ve sinema üzerine yaptığım paylaşımları yazdığım ilk bloğum. Onu sandığın içinden özenle çıkarıp kokusunu içime uzun uzun çektim. Çok özlemişim. Özlediğimin farkında değilmişim. 

Eski yazdıklarıma göz attıkça yeni blog ismi almamaya, notlarımı 'Arka Pencere' üzerinden paylaşmaya karar verdim. Burayı tekrar aktif hale getirmeyi düşünüyorum. (Umarım) Ne de çok zaman geçmiş. Yıllar hatta on yıllar. Bu sürede fotoğraf merakım maalesef köreldi. Sinema ve dizileri yine çok severek takip ediyorum. Geçen yıllarda yazmaya merak saldım. Küçük oğlum kreş çağına gelince, onu okuluna bırakıp yazarlık kursuna gittim. Bu konuda çalışıp uğraştım. En sonunda bir çocuk kitabı yazmayı başardım. Çok şanslıyım, kitabım basılmaya layık görüldü. İlk kitap güzel geri bildirimler alınca o serinin devamı niteliğinde iki kitap daha yazdım. Kitaplar için okullara etkinliklere gidiyor, çocuklarla sohbet ediyorum. Bu beni çok mutlu eden bir süreç. 

Buraya kadar iyi geldim. Peki ilerisi için ne düşünüyorum? Yazmaya devam etmek istiyor muyum? Neler yazmak istiyorum? Hep hayalimde olan bir senaryo yazmaya cesaret edebilecek miyim? Daha derin ve felsefesi olan kitaplar yazabilecek miyim? Hep hayalini kurduğum o fantastik romanı yazabilecek miyim? Bunlar aklımı kurcalayan büyük sorular. Bu büyük soruların içine gizli büyük hedefleri gerçekleştirebilmek için oldukça acemi ve altyapısı olmayan bir yazarım. Hayal gücümü ve merak duygumu seviyorum. Zaten üç kitabımı da onlar sayesinde yazdım. Fakat eksik yanlarım çok. Bilgi ve birikimim eksik. Kelime dağarcığım çok kısıtlı. Dilbilgisini geliştirmem gerek. Çok kitap okumam ve analiz etmem gerek. Sevdiğim filmlerin senaryolarını incelemem gerek. Daha disiplinli yazmam gerek. Usta yazarların kitaplarını incelemem gerek..... Bu liste uzayıp gidiyor. Bu saydıklarımı tamamlamak imkansız ama bir yerden de başlamak gerek. Yola çıkmak, durmaktan iyi. Ne kadar yol alırsam o kadar iyi. 

 İşte bu bloğa bilgi ve birikimlerimi arttırmak amacıyla beni geliştirecek her konuda not almak için tekrar başlıyorum. Yayınların kitaplara kayacağını tahmin ediyorum. Fakat düşündüm de kitap da olsa fotoğraf, sinema ya da dizi de olsa hepsinin temeli aynı: Hikaye anlatımı. Sanırım benim de hayranı olduğum konu bu. Yeni hikayelerde buluşmak ümidiyle.