22.1.11

Kanye West - Runaway



Son zamanlarda balerinler hayatımı umduğumdan fazla etkiliyor. Sanat dalları arasında ender olarak sevemediğim birkaçından biriydi bale. Tamam çok zarifler, çok narinler, pek hoşlar ama ne bileyim bana pek anlamsız gelirdi kendilerini kasarak parmak uçları üstünde salınmaları taaa ki Darren Aranofsky'nin Black Swan'ini ve Kanye West'in Runaway klibini izleyene kadar. Bu ikisi balenin sevdiğim sanat dalları arasındakini yerini çok ama çok yukarılara taşıdı. Bana göre mükemmel ötesi olan Black Swan filmi hakkında yazmak isterdim ama çok aştı beni, o kadar çok beğendim ki filmi, hayranlığımı kelimelere dökebilmem mümkün değil sanki. Bu yüzden kolaya kaçıp Kanye West'in Runaway klibi hakkında bişeyler yazmak istedim. Bu arada benim gibi müzik cahili bir insanın bloğunda müzikle ilgili 3. kayıtı da yazmaktayım. Güya fotoğraf ve sinema ile ilgili bir blog olacaktı Arka Pencere. Belki de bilmediğim ve yabancı olduğum konuları araştırıp yazmak daha çok hoşuma gidiyor bilemiyorum. 


Kanye West son albümü My Beautiful Dark Twisted Fantasy'deki Pusha T ile yaptığı düet Runaway için çekmiş bu klibi. Yönetmeni de kendisi. Amma velakin klip denen olay Runaway'le kısıtlı kalmıyor. Meğersem bu keşif öncesi hiçbir şarkısını bilemediğim sadece adını duymuşluğum olan Kanye West pek de yetenekli bir adammış. Çünkü sadece klip çekmekle yetinmeyip 34 dakikalık bir kısa film yapmış aslında. Albümdeki şarkılarını bir kısa filmle içice geçirmiş. Tüm albüme klip çekerken görsel bir şölene de imza atmış. Runaway'de işte bu filmin sadece bir parçası. Bu güzel görselin tamamını Kanye West'in sitesinden izleyebilirsiniz: http://kanyewest.com/


Çekimleri Praq'ta yapılan filmin konusu kısaca şöyle.Dünyaya başka bir gezegenden feniks (kuşumsu insanımsı mitolojik bir yaratık) düşer. Kanye arabasıyla dolaşırken önüne düşen feniksi evine götürür. Filmin ilk başları yaratığın etrafı keşmetmeye çalışması ile geçer. Adamımız aşık olur tabiki (kim olmaz ki). Sonra Kanye onu muhtemelen kendi toplumuna tanıtmak için bir yemeğe götürür. (Bu arada Kanye ırkçılıkla ilgili çok hassas bir adammış ve sanırım bu yüzden bu yemekte siyahlar oturup yemek yerken beyazlar onlara hizmetçilik ederler). Sonra sahneye siyah elbiseleri ile beyaz balerinler gelir. Runaway şarkısı da işte tam burada başlıyor, müziğin etkisi çok güzel bir kareografi ile iyice artıyor. Bu şarkının ardından masaya hindimsi yemekler gelince bizim kuşumsu insanımsı yaratık çığrından çıkıyor, bizim dünyanın aslında hiç de istediği gibi olmadığını anlıyor ve geri dönmeyi istemeye başlıyor.  

     

Beni en çok etkileyen slow motion çekimler oldu. Slow motion görüntülerde geyikler bile bir başka görünüyor, bale yapan dansçılar başka bir alemde dans ediyor sanki. Dans ederlerken hissettiklerini açığa çıkarıyor yavaş çekimler. Müziğin ritmiyle beraber çok güzel gidiyor bu görüntüler.
     
                         

Dansın teknik ayrıntılarından hiç anlamam, bana öyle geliyorki modern dans ve balenin bir karışımı olan dans kareografisi muhteşem ötesi. Slow motionlar da ayrı bir tat katıyor dansa. Black Swan'in etkileri henüz bünyemde geçmemişken bu siyah elbiseli balerinler büyük etki bıraktı bende.                                    


Kuşumsu yaratığı, Victoria Secret modellerinden 83 doğumlu model Selita Ebanks canlandırıyor. Kostüm pek şahane ama tüylerle kaplı kostümün içinde kusursuz vücudu ile arzı endam eden Selita çok daha şahane. 


Biz klibi izlerken eşimle durmadan 'ya bu adamın çenesinde bişey var' deyip durduk. Meğersem  2002 yılında geçirdiği çok ciddi bir trafik kazası sonucu çenesi parçalanmış. Herhalde o yüzden ama bir neden daha olabilir. Yetenekli olduğu kadar da biraz kaçık ve manyak olan Kanye West, alt dişlerini söktürüp yerine milyonlarca dolar değerinde pırlantalar taktırmış. Demekki neymiş ne kadar keçileri kaçırırsan kaçır, kaçıklığının derecesi yetenekli olmana bir mani teşkil etmiyor. 


Hatta sağolsun Ekşisözlük ve youtube sayesinde öğrendiklerime göre kendini birara Micheal Jackson'un tahtına aday göstermişliği de varmış ve bu sebeble sanırım klibin başlarında kocaman bir Micheal Jackson balonu geliyor (acaba bu bir özür dileme mi meydan okuma mı?) Kanye'nin denyoluğu bununla da bitmiyor. 2009 MTV Video Müzik Ödülleri'nde En İyi Kadın Sanatçı Video ödülünü genç country şarkıcısı Taylor Swift aldıktan sonra sahneye çıkıp teşekkür konuşmasını yaparken Kanye atlıyor sahneye, kızın elinden alıyor mikrofonu ve "Mikrofonu sana vereceğim, biraz bekle Taylor" dedikten sonra seyircilere dönerek "Bu ödülü Beyoncé almalıydı. Single Ladies klibi en iyi kliplerden biri, ödül onun" gibisinden laflar edip kızcağızın gecesini rezil ediyor, Taylor Swift öylece kalıyor sahnede şok olmuş halde.  Bu yaptığı konuşma sonunda West, ırkçılıkla suçlanarak seyircilerden büyük tepki alıyor. Sonraki günlerde Kanye West, yaptığı davranış yüzünden Taylor Swift'ten özür dileyerek, o akşam sarhoş olduğunu söylese de raconu fena halde çizdiriyor. Hatta Başkan Obama bile bir röportajda kayıtdışı olduklarını zannedip Kanye için 'he is a Jackass' diyor. 


Kanye West, albümün kapak tasarımı için sanatçı Gearge Condo'dan yardım istemiş, o da albüm için beş kapak hazırlamış.

Runaway'in şarkı sözlerini de aşağıya ekleyerek Kanye'ye buradan selam ediyor, başarılarının devamını diliyorum.

Runaway Şarkı Sözleri:
And I always find, yeah, I always find somethin' wrong
You been puttin' up wit' my shit just way too long
I'm so gifted at findin' what I don't like the most
So I think it's time for us to have a toast

Let's have a toast for the douchebags,
Let's have a toast for the assholes,
Let's have a toast for the scumbags,
Every one of them that I know
Let's have a toast for the jerkoffs
That'll never take work off
Baby, I got a plan
Run away fast as you can

She find pictures in my email
I sent this bitch a picture of my, dick
I don't know what it is with females
But I'm not too good with that, shit
See, I could have me a good girl
And still be addicted to them hoodrats
And I just blame everything on you
At least you know that's what I'm good at

And I always find
Yeah, I always find
Yeah, I always find somethin' wrong
You been puttin' up with my shit just way too long
I'm so gifted at findin' what I don't like the most
So I think it's time for us to have a toast

Let's have a toast for the douchebags,
Let's have a toast for the assholes,
Let's have a toast for the scumbags,
Every one of them that I know
Let's have a toast for the jerkoffs
That'll never take work off
Baby, I got a plan
Run away fast as you can

Run away from me, baby
Run away
Run away from me, baby
Run away
Doesn't have to get crazy,
Why can't she just run away?
Babe I've got a plan,
Run away as fast as you can
Run away from me, baby
Run away
Run away from me, baby
Run away
Doesn't have to get crazy,
Why can't she just, run away?
Baby I got a plan,
Run away as fast as you can

(Pusha T)

24/7, 365, pussy stays on my mind
I-I-I-I did it, all right, all right, I admit it
Now pick your next move, you could leave or live wit' it
Ichabod Crane with that motherfuckin' top off
Split and go where? Back to wearin' knockoffs, ha ha
Knock it off, Neiman's, shop it off
Let's talk over mai tais, waitress, top it off
Hoes like poachers wanna fly in your Freddy loafers
You can't blame 'em, they ain't never seen Versace sofas
Every bag, every blouse, every bracelet
Comes with a price tag, baby, face it
You should leave if you can't accept the basics
Plenty hoes in the baller-nigga's matrix
Invisibly set, the Rolex is faceless
I'm just young, rich, and tasteless
P!

(Kanye)

Never was much of a romantic
I could never take the intimacy
And I know it did damage
Plus the look in your eyes, is killing me
I guess you knew an advantage
Cuz you can blame me for every thing
And I don't know how imma manage
If one day you just up and leave

And, I always find,Yeah I always find somethin' wrong
You been puttin' up with my shit just way too long
I'm so gifted at findin' what I don't like the most
So I think it's time for us to have a toast

Let's have a toast for the douchebags,
Let's have a toast for the assholes,
Let's have a toast for the scumbags,
Every one of them that I know
Let's have a toast for the jerkoffs
That'll never take work off
Baby, I got a plan
Run away fast as you can



18.1.11

Dexter

Ben Dexter'a nasıl kayıtsız kaldım bunca sene, hiç anlamadım. İçimde hep bir izleme isteği olsa da birtürlü başlayamamıştım. İzleyecek şeyler bittiğinde, artık sırasıdır dedim ve başladım ilk sezondan. Neredeyse 3 haftadır herbiri 12 bölümlük 5 sezonu hiç ara vermeden hüplettim. Bulabildiğim her boş vakitte (ki boş vakit kavramı 1.5 yaşında çocuğu olan biri için çok değerli bir kavram) ilk işim izleyebildiğim kadar Dexter izlemek oldu. Koptum 3 haftadır hayattan, aklımdaki tek şey birkaç bölüm daha hüpletebilmekti. Her ne kadar arsızca bölüm ardına bölüm izlesem de bitmesini hiç istemedim, o yüzden ardında başka bölüm olmayacağını bildiğim son sezonu izlemek çok keyifli olduğu kadar çok da zor oldu. Nedense çok yakın hissettim kendime Dexter'ı,  yoksa benim de içimde karanlık bir taraf mı var diye endişelendim de aynı zamanda, ama sonra dizinin milyonlarca fanatik izleyicisi olduğunu düşününce normal birşey olduğuna karar verdim.

Kurbanlarını vahşice öldürüp, vahşice parçalayan, ardında hiç bir kanıt bırakmadan normal hayatına devam eden bir seri katili nasıl sevebilirsiniz bu kadar? Söz konusu Dexter olduğunda, o seri katili bırakın sevmeyi, fanatiği oluyorsunuz ve her bölümde yakalanmaması için dua ediyorsunuz. En son bu hissi Patricia Highsmith romanlarında yakalamıştım. Dexter'ın bu kadar sevilmesinin asıl nedeni içindeki öldürme isteğini, çoğu seri katil olan diğer kötü adamları öldürerek gidermesi. Dolayısıyla öldürdüğü ve vahşice parçalayıp cesedini denize attığı adamlar için bir gram üzülmüyor insan, hatta aferin be Dexter, ben olsam ben de yapardım diyesi geliyor insanın. Ama Dexter bu halinden pek bir şikayetçi, hergün normal duyguları olan normal bir insan gibi davranmak, gününün çoğunda rol yapmak bir süre sonra ona çok ağır geliyor ve her sezonda bu ağırlığı hafifletmek için bir çıkar yol arıyor. Bu kimi sezonda bir yoldaş, kimisinde bir sevgili oluyor ama hiçbiri kalıcı olamıyor ve yoluna hep yalnız devam etmek zorunda kalan bir süper kahramanı andırıyor.

Ben ilk sezonu izlerken içimden sanki epik ve modern bir süper kahraman dizisi izliyormuşum gibi gelmişti. Nitekim 2.sezonda Dexter'ın cinayetlerinden esinlenen bir adam onun 'Dark Defender' isimli bir çizgiromanını yapmıştı. Gerçek kimliğini gizlemesi, insanların arasında farklı davranması, ve gizli hayatında kötü adamları haklaması ile tam bir çizgi roman süper kahramanı Dexter bana göre. Bildiğimiz süper kahramanlar düşmanlarını ne olursa olsun öldürmemeye çalışsalar da Dexter'ın vahşi yöntemleri bazen rahatsız edici bile olsa içimizde saklı olan adalet isteğini bizzat yerine getirdiği için kolayca bağrımıza basabiliyoruz Dexter'ı. Adalet kavramı çok acayip, çok kaygan bir kavram. Diziyi izledikçe daha da kayganlaştı bu kavram gözümde.

Dexter'ı sevdiren diğer unsur onu canlandıran Micheal C.Hall. Zamanında Six Feet Under'da canlandırdığı eşcinsel kardeş David Fisher ile gönlümde taht kuran bu adam, Dexter'da iyice kendine aşarak adeta rolüyle bütünleşiyor. Bu rolde ondan başkasını düşünemiyorum. Bu derece mimiklerini iyi kullanan, anlık geçişlerle yüz ifadesini değiştiren, tüm hissettiklerini yüzünden okutabilen bir adam görmedim ben. Son sezonun final bölümünün son sahnesi de bunu kanıtlar bence. O bir dakikalık sürede iyice yüzüne odaklanmış kameradan hissettim sanki tüm acısını, tüm kederini. Ne kadar iyi olduğunu kanıtlayan unsurlardan biri olarak, her Dexter sezonu için Golden Globe en iyi erkek oyuncu adaylığı olması ve 2009 da ödülü evine götürmesi de sayılabilir.

Diğer oyunculara gelince, Dexter'ın ağzı bozuk ama hırslı bir dedektif olan kardeşi Debra Morgan'ı oynayan Jennifer Carpenter başarılı mı rolünde pek bilemiyorum doğrusu, bir türlü karar veremedim ama ne yalan söyleyim, ben çok ısındım bu kıza. Gerçek hayatta 2008 yılında evlenip bu sene boşanacaklarını açıklayan ikili dizide abi kardeş olarak çok iyi bir uyum sergiliyorlar. Çift evlendikten sonra Micheal C. Hall lenf kanserine yakalanmıştı ama beraberlerken kanseri yenmeyi başardı, ardından boşanma haberi geldi.




Dizide Dexter'dan sonra en sevdiğim karakter Angel Batista, bence en az dizideki karakteri kadar iyi bir insan olan David Zayas tarafından canlandırılıyor. David Zayas, bu karakteri öylesine sevimli ve sempatik bir hale getiriyorki, şuracıkta görsem boynuna atlarım hemen. Angel tam tamına sahip olabileceğiniz en iyi dost'un karaktere bürünmüş hali. Zaten bunu Dexter da Debra da bazı bölümlerde belli ediyorlar. Sadece 4. ve 5. sezonda Angel gönlünü hiç sevmediğim birine (Spoiler olmasın diye adını vermeyeyim) kaptırdığı için çok üzülsem de 'gönül bu ota da konar boka da' diyerek bu kusrunu affediyorum Angel'cım. Ama tez zamanda doğru yolu bulmanı ümit etmiyor değilim. 


Dexter'ın laboratuvardaki ortağı Vince Masuka'yı da C.S. Lee canlandırıyor. Vince Masuka, hafiften sapık ruhlu, bel altı esprileri ağzından düşürmeyen, buna rağmen sevimli olmayı başaran bir karakter. Her suç mahallinde yapacağı espriyi merakla bekliyor, çok da gülüyorum doğrusu. İşte bu sağdaki kadından nefret ediyorum. Tüm ekibin başı olan Cadı mı cadı Teğmen Laguerta'yı Lauren Velez canlandırıyor. Kimi zaman sempatik hareketler yapsa da genel olarak benim sinirlerimi yerinden oynatıyor. Bu kadar uyuz olduğuma göre Lauren Velez rolünde iyi iş çıkarıyor sanırım.
Devam edecek....